Bir şehir ölüm kokar mı? İnsanları beton mezarlar altındaysa kokar. Yıllar önce Gölcük depreminden sonra öğrendim bunu. Yardıma gitmiştik. Gücümüz enkaz kaldırmaya yetmiyordu. Günlerce çöpleri kireçlediğimizi hatırlıyorum. Yönetilemeyen, sistemin çöktüğü bir şehirde sıradan bir işin ne kadar önemli olduğunu o gün öğrenmiştim. “Gittin de ne yaptın” dediklerinde “Çöp kireçledim” diyordum. O günden beri hep dünyanın çöplerini aradım.
Geçen hafta pazartesi…
Türkiye, o bağlantıyı ilk kez bu
köşeden öğrendi. TCDD’ye yeni müdür olarak Abdülkerim Murat Atik atanmıştı.
Atik, bugün binlerce yıl hapis cezası alan Adnan Oktar grubunun elemanıydı.
1999 ve 2008 operasyonlarından firar ederek kurtulmuştu. Adı, son operasyondaki
dosyada da yer alıyordu.
Bulmak zor da değil...
Mahkeme evrakına bakıp birer birer
aktarmıştım...
MASAK raporunda gruba hâlâ para
aktardığı yer alıyordu. Polisin dosyaya koyduğu notlarda grupla halen
bağlantılı görünüyordu.
Bu kadar da değil...
Mahkeme tutanaklarına yansıyan
bilgilere göre, Oktar grubuna yapılan operasyonda ele geçirilen silahın ilk
sahibi de oydu. Şirketinin ortakları, Oktar davasından firardaydı.
Devletin elindeki bilgiler, Atik’in
Adnan Oktar grubunun finans bölümünde faaliyet gösterdiğini, yönetici İbrahim
Tuncer’e bağlı olduğunu söylüyordu. Üstelik, bilmesi gerekenler bunları gayet
iyi biliyordu. Atik, basit bir memuriyete başvursa güvenlik soruşturmasını
geçemeyecek, kendisine “memur olamazsın” denecekti. Ancak buna rağmen Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın imzasıyla Atik, TCDD Genel Müdürü yapıldı. Üstelik, şirketiyle
sürekli TCDD’ye iş yapan Atik’e, çok değil birkaç ay önce, TCDD’nin ilk
özelleştirme ihalesi, 40 milyon Avro’ya verilmişti.
Benim açığa çıkardığım ilişkilerin
ardından ise jet hızıyla görevi bırakmak zorunda kaldı.
OKTAR VİDEOSUNDAKİ DETAY
Peki, her şey bitti mi?
Cumhuriyetin ilk yıllarında, 31 Mayıs
1927’de, anayurdu demir ağlarla örmek için kurulan 94 yıllık kurum, nasıl oldu
da 10 günde üç müdür birden gördü?
Bu açık bir devlet krizi değil mi?
Kurumların ve geleneklerin içini boşaltan,
bir ayağı partide öbür ayağı bürokrasideki yönetme işinin çarpık resmi, tam da
bu değil mi?
Devletin en sıradan işi için bile
istihbarat raporları devreye giriyor ya... Nasıl oldu da en kritik kurumlardan
birinin başına getirilen isme dair istihbaratın üstü örtüldü?
Geçen pazartesi olayı duyurduğum yazıda
şunları yazmıştım:
“ ‘Bu nasıl olur’ diye kritik isimlere
sordum... Murat Atik’in kız kardeşi Ayşegül Esra Atik’in AKP’deki görevlerinden,
vekil adaylığından bahsettiler. Murat Atik’in annesinin, Erdoğan ailesinden
bazı isimlerle yakınlığını anlattılar.”
Gerçekten de yazıdan sonra önüme Adnan
Oktar’ın ilginç bir videosu düştü. Kendi televizyonunda, yetiştirdiği isimleri
tanıtan Oktar’a öğrencileri sıralıyordu:
“Ayşegül Esra Atik, AK Parti İstanbul 24.
Dönem 1. Bölge, 26. Dönem 2. Bölge milletvekili adayı.”
Programda, Oktar’ın eski öğrencisi Ayşegül
Esra Atik’in, AKP’li isimlerle fotoğrafları gösterilirken, şu ifadeler
kullanılıyordu: “Annesi de sizi ve arkadaşlarınızı çok sever, Esra Atik de sizi
çok sever, çok yakındınız. Hemen her gün bizi misafir ederdi annesi.”
Yani önceki yazıda ifade ettiğim gibi...
Yalnız Oktar’ın anlattığına göre; sadece
Murat Atik değil, AKP’li kardeşi ve annesi de Oktarcı idi. Oktar, AKP’de
Ataşehir kurucu kadın kolları başkanlığından MKYK üyeliğine uzanan Ayşegül Esra
Atik’in kendi müridi olduğunu söylüyordu.
Ancak bir ayrıntı daha vardı ki o daha
dikkat çekiciydi. Özellikle programda Murat Atik’in ismi söylenmiyordu. Geçen
yazıda bunun nedenini şöyle özetlemiştim: “Bugün Murat Atik, Oktarcılardan
resmi olarak ayrılmış görünüyordu. Ancak organik ilişkisi devam ediyordu. Buna
‘kadife geçiş’ diyorlardı.”
Kısacası Murat Atik’in adı “kadife
örtü”nün altında tutuluyordu.
POLİS PEŞİNDE, SARAY İŞİNDE
Ancak meseleyi düşünürken çok ilginç bir
ayrıntı ile daha karşılaştım: Adnan Oktar grubuna yapılan operasyonda polisin
hazırladığı Murat Atik ile ilgili bir fezleke. Fezlekede, Murat Atik başlığının
altında inanılmaz bir ayrıntı vardı: “Soruşturma kapsamında iletişimi kayıt
altına alınan ... numaralı telefonun Sun Ulaş. Mü. Rek. San. Tic. Ltd. Şti.
adına kayıtlı olduğu...”
Fezlekenin devamında şirketin ticari
bilgileri yer alıyordu...
Şirketin adı size tanıdık geldi mi?
Doğru tahmin ettiniz. Murat Atik’in, henüz
genel müdür olmadan beş ay önce, TCDD yönetimi ile medyanın önünde, 40 milyon
Avro’luk özelleştirme sözleşmesi imzaladığı Sun Grup’un ta kendisi...
Yani...
Polis, Murat Atik’in şirketini takip edip
Oktar grubuyla bağını açığa çıkarırken, devletin tepesindeki bir el o şirkete
tarihi bir ihaleyi verdi. Polis, Atik’in telefonlarını izleyip “kayıt altına
alırken”, Erdoğan onu alıp TCDD’ye genel müdür yaptı.
Eminim Murat Atik’in devletin zirvesi
tarafından kollandığını gören polisler de duruma çok şaşırmıştır!
10 günde üç müdür birden gördüğümüz dikiş
tutmaz düzen, bize ülkede kırmızı alarmın çaldığını haber veriyor. Devlet,
koruma kalkanlarını en yukarıya kaldırırken, her türlü suça bulaşanlar, AKP ile
bağları sayesinde, rahatça duvarları aşabiliyor. Erdoğan’ın dolmakaleminden
akan mürekkep ile en kritik görevlere gelebiliyor. Olay, Atik’le kapatılacak
gibi değil. Biri yeni istifa etmiş ikisi görevde, üç bakanın Oktar grubu ile
açığa çıkmış organik ilişkisini aylardır tartışıyoruz!
Yönetilemeyen enkazdaki bir ülke,
birikerek çöpleşmiş bir düzen, her yere yayılan koku... Neyse ki aklımızda
kireç niyetine taşıdığımız gerçekler var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.