GÖÇ VE İSTİLA ARASINDAKİ FARK:
“Bazı çevreler Türkiye’ye yönelik göç
hareketini bir istila olarak nitelendirmektedir. Göç ve istila arasındaki fark,
göçmenlerin niyetleri ve geldikleri ülkedeki duruma adaptasyonları ile
ölçülmektedir. Türkiye, tarih boyunca farklı göç dalgalarına maruz kalmış,
ancak son yıllarda yaşanan durum, boyutları ve etkileri itibarıyla farklı bir
yapıya bürünmüştür. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 3.7 milyondan fazla geçici
koruma statüsünde Suriyeli bulunmaktadır. Bu sayıya ek olarak, Afgan, Iraklı,
Ukraynalı ve diğer ülkelerden gelen göçmen ve sığınmacılar dahil olmak üzere
Türkiye’deki toplam göçmen nüfusunun 6 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. Bu
sayı neredeyse Türkiye nüfusunun yüzde 8’ine eşittir. Bu durum Türkiye’yi, kişi
başına düşen sığınmacı sayısı bakımından dünyadaki ilk sıralara
yerleştirmektedir.
ABD VE AVRUPA’DA KONTROLLÜ GÖÇ:
Öte yandan bazı çevreler, Türkiye’nin
durumu ile ABD ve Almanya gibi göçmen ülkeleri karşılaştırmaktadır. Ancak bu
ülkelerdeki göçmen profili ve entegrasyon politikaları ile Türkiye’deki durum
oldukça farklıdır. ABD ve Almanya, kontrollü göç politikaları uygularken
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu göçmen profili ve akınları, kontrolsüz ve
büyük ölçüde genç erkeklerden oluşmaktadır. Böylesi bir durumu göç akını gibi
bir cümle ile bile tanımlamak oldukça zordur. Ortadoğu ve Doğu Avrupa’daki
yüksek yoğunluklu Türkiye’nin çemberinde yer alan Orta Asya ve Kuzey Afrika
gibi bölgelerdeki orta yoğunluklu savaş ve çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye
yönelik göç durumu adeta istilayı andıran bir duruma dönüşmüştür.”
Cihat Yaycı, yazarımız Aytuç Erkin’e
Türkiye’ye yönelik göçü değerlendirdi.
“Ne ırkçılık ne de yabancı düşmanlığı”
Cihat Yaycı, son 30 yıl içinde Türkiye’nin
çevresinde 19 savaşın yaşandığını vurguladı ve anlatmaya devam etti:
ÇEVREMİZDE 19 SAVAŞ YAŞANDI:
“Türkiye’nin etrafının bir ateş çemberi
içerisinde olması ne yazık ki sığınmacı sayısı ve akınlarını artırmaktadır.
Bilindiği üzere son 30 yıl içerisinde Türkiye’nin çevresinde 19 savaş meydana
gelmiştir. Bu savaşların neredeyse tamamından Türkiye doğrudan etkilenmiştir.
Büyük bir göç akınının beraberinde getirdiği birçok tehlike bulunmaktadır.
Toplumsal kaygıyı artıran da bu tehlikelerin özellikle 2011 yılından bu yana
somut bir şekilde hissedilmesinden ileri gelmektedir.
Bu tehlikelerin belli başlılarını şu
şekilde özetlemek mümkündür:
Demografik Tehlikeler: Göç, Türkiye’nin
nüfus dengesini bozmakta ve Türk milletinin kimliğini tehdit etmektedir. 10 yıl
sonra mültecilerin Türkiye nüfusunun yüzde 15’ini, 20 yıl sonra ise yüzde
30’unu oluşturması öngörülmektedir. Bu durum Türk milletinin siyasi ve kültürel
hakimiyetini zayıflatabilir.
Ekonomik Tehlikeler: Sığınmacılar,
işsizlik ve enflasyon gibi ekonomik sorunlara katkıda bulunmaktadır. Kayıt dışı
çalışan göçmenler, Türk işçilerinin ücretlerini düşürmekte ve sosyal güvenlik
sistemini zorlamaktadır. Ayrıca, göçmenlerin sağlık ve eğitim gibi temel
ihtiyaçlarının karşılanması da önemli bir mali yük getirmektedir.
Sosyal ve Güvenlik Tehlikeler:
Sığınmacıların yoğun olduğu bölgelerde suç oranları ve sosyal gerginlikler
artmaktadır. Sığınmacıların arasına karışan ve kendisini sığınmacı gibi
gösteren radikaller ve teröristler, milli güvenliği tehdit etmektedir.
Siyasi Tehlikeler: Kontrolsüz göç
nedeniyle ülkemizin iç siyasetinde de dezenformasyon, beşinci kol ve ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarımızın güvenirliğinin sarsılmaya çalışılması gibi
faaliyetlerle karşı karşıya kalınabilmektedir. Bu noktada özellikle İçişleri
Bakanlığımız başta olmak üzere Türkiye’nin iç güvenliği ve huzurundan sorumlu
kurumlarımızın omuzlarında da büyük bir yük ve sorumluluk bulunmaktadır.
Evrensel hukuk anlayışına göre, sığınmacı istilasına karşı çıkmak asla ne
‘ırkçılık’ ne de ‘yabancı düşmanlığı’ olarak nitelendirilemez!
ABD Silahlı Kuvvetleri’nin “göç” silahı
Cihat Yaycı Paşa’nın ABD Silahlı
Kuvvetleri’nin düzensiz göçün bir silah olarak kullanılması üzerine yaptığı
çalışmalara dikkat çekmesi önemli bir başlık. Okuyalım:
“Günümüzde de ABD Silahlı Kuvvetleri’nin
fen bilimlerinden sosyal bilimlere kadar her dalda en önemli lisansüstü eğitim
akademisi olan (benim de fizik yüksek mühendisliği, elektronik yüksek
mühendisliği ve milli güvenlik dallarında zamanında eğitim aldığım) Naval Post
Graduate School (NPS)’da göç akımları ile bir devletin nasıl yıkılabileceği
konusunda tezler yazılıp, kitap haline getirilmiş... ‘Göç akınlarının çağımızda
bir silah olarak kullanılması’ konusunda bu okulda, yani Kaliforniya’daki Naval
Post Graduate School’da 2017 yılında yazılan ve daha sonra 2019’da
güncelleştirilmiş tez ‘Göçün Silah Olarak Kullanılması: Göçmenliğin 21’inci
yüzyılda Politik Mücadelenin Bir Aracı Olarak İncelenmesi’ başlığını taşıyor.
Türkiye, geçmişte daha çok transit ülke konumundayken, günümüzde en fazla göç
alan ülkelerden biri haline gelmiştir. Resmi rakamlara göre Türkiye, dünyadaki
kayıtlı sığınmacıların yüzde yirmisini barındırmaktadır.
SIĞINMACI SAYISINDAKİ ARTIŞ:
2010 yılında Türkiye’de kayıtlı 18 bin 88
sığınmacı bulunurken bu sayı 2024 itibarıyla 3 milyon 600 bine ulaşmıştır. Bu,
yüzde 20.000’e yakın bir artışı göstermektedir. Özellikle 2022 yılında
Türkiye’ye giren kayıtlı sığınmacı sayısı 494 bindir. Bu da günlük 1000-1200
kişiye tekabül etmektedir. Buradaki durum bir kriz yönetimi haline gelmiştir
özellikle Göç İdaresi’nin kayıtsız sığınmacıları geri göndermek için ciddi
çalışmalar yaptığını biliyorum. Bu noktada da FETÖ gibi oluşumların
provokasyonlarla sığınmacı konusunu ciddi şekilde kullanmaya çalıştığı ve
sığınmacılar üzerinden yeni provokasyonlar geliştirdiğini görüyoruz. Tekrar
söylüyorum; Komşu ülkeler de devamlı kaos çıkartarak, insanları devamlı
Türkiye’ye göç etmeye zorluyorlar. Bir sonraki aşamada ise Türkiye içinde
sığınmacılar üzerinden iç karışıklık çıkarmak asıl planları.
BOŞALTILAN BÖLGELERİ PKK
DOLDURUYOR:
“Suriyeli sığınmacılar Türkiye’nin
demografik yapısını tehdit ederken; Suriye’nin kuzeyini işgal eden PKK’nın
bölgeyi yandaşlarını yerleştirerek homojenleştirmesine de kapı aralamaktadır.
Suriye’de çıkarılan iç savaş neticesinde Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye
akını neticesinde sığınmacıların Suriye’de boşalttığı yerleri PKK/YPG doldurmuş
ve bugün ‘teröristan devleti’ kurma ve İsrail ile birleşme noktasına gelmiştir.
ÇÖZÜM BELLİ:
“Geldiğimiz noktada, devletimizin
sığınmacıları ülkelerine göndermesi veya en azından uluslararası hukukun da
öngördüğü şekilde sığınmacı kamplarımda toplaması son derece önemli bir ihtiyaç
ve acil uygulanması gerekli çözüm yöntemidir. Bu kampların Suriye’nin kuzeyinde
kontrol edilen bölgelerde kurulması hem Türkiye’nin güvenliği açısından hem de
sığınmacıların kendi vatanlarına yakın olmaları açısından önemlidir. Suriye ve
Türkiye arasında başlayacak olan görüşmelerin de bölgesel sahiplik ilkesi
çerçevesinde işbirliğine yönelik çok önemli bir adım olacağı açıktır. Irak
Merkezi Hükümetinin de bu işbirliğine dahil edilmesi bu girişimi daha da güçlü
kılacaktır.”