22 Ocak 2020 Çarşamba

Riba ve Faiz Üzerine...

Kıymetli hocam,               
Son günlerde Diyanetin Toki evleriyle ilgili kamu bankalarından alınan kredinin faiz olmayacağıyla ilgili fetvası üzerinden yapılan tartışmalarla bağlamında  riba- faiz ayrımının özellikle altını çiziyorum.
Rahmetli Erol Güngör hoca İslamın bugünkü meseleleri adlı eserinde faiz - riba ayrımına Fazlurrahmana atıfla bahsetmişti. Ve bu meselenin ehlince tartışılması konusunu gündeme getirmişti. Rahmetli Hüseyin Tekin Gökmenoğlu hoca da bu meseleyi çalışmıştı.  Taha beyin "Türkiyenin Hukuk Serüveni" adlı kitapta  Osmanlı'da finansman ve faiz, para vakıfları ve faiz, Osmanlıdan günümüze banka ve faiz başlıklı bölümlerde konuyla ilgili güzel bir analiz yapılmış.
Bu hususta Diyanetin fetvasını ve sonrada özellikle  İbrahim Maraş hocamın konuyla igili paylaşımlarını, Mustafa Çağrıcı ve Mustafa Öztürk hocalarımızın yazılarını fayda mülahazasıyla dikkat ve ilginize sunuyorum. Bilvesile selamlar.

Din işleri yüksek kurulunun bir soru üzerine görüşü :

"İslam'da faiz, kesin olarak haram kılınmıştır. Bir zaruret bulunmadıkça faiz almak da vermek de caiz değildir. İş kurmak veya genişletmek; ev, araba satın almak üzere kişi, kuruluş veya bankalardan alınan faizli krediler de bu kapsamdadır ve caiz değildir. TOKİ aracılığıyla devreye alınan son uygulama ise devletin, alt veya orta gelirli vatandaşlarına yönelik olarak ürettiği bir sosyal konut projesidir. Bu projede, peşinat haricindeki tutar, kamu bankaları vasıtasıyla kredilendirilmekte olup devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı, faiz geliri elde etmek değil, aksine ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahibi olmalarına yardımcı olmaktır. Bu itibarla, devlet TOKİ’nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkânı tanımadığından, belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir."

BUNA GÖRE SORUYORUZ
1. Hem zaruretler bazı şeyleri ortadan kaldırır diyeceksiniz. Hem de bunu sadece TOKİ'lere hasredeceksiniz. Yani her alanda yapılan kayırmayı bu kez fetvalara sokacaksınız.
2. Havaic-i Asliyesini karşılamak isteyen bir devlet memuru TOKİ dışında ev veya araba almak veyahut da düğün yapmak için kredi alsa durumu ne olacak? Buna da caiz değil mi diyeceksiniz?
3. Hâlâ faiz ve ribanın enflasyonun olduğu ortamdaki durumunun açıklamasını yapmadan bu karara nasıl varıyorsunuz?
4. Yakın zamanda aldığınız kararla mensuplarınızın maaşlarını sözde faizsiz finans kuruluşlarından vereceğinizi söylediniz. Maaş paraları da devletin faiz elde etmek için başvurduğu bir eylem değildir. O zaman bu kararı neden aldınız?

DİYANET'İN FAİZ AÇIKLAMASINA DERKENAR

Diyanet'in faiz fetvasına itirazımızı bazıları yanlış anlamış. Prof. Dr. Mete Gündoğan'ın Twitterdaki karşı çıkışı ile bizimkinin hiçbir bağlantısı yoktur. Sayın Gündoğan, iktisat ilminden ve dini ilimlerden anladığını iddia etse de iktisadın ve hayatın gerçeklerini gözetmeden ve faiz-riba ayrımını yapmadan fetvanın kendisine itiraz ediyor ve faiz konusunda zaruretlerin geçerli olmadığını söylüyor. Apaçık ayetin hadis ile tahsisinden kaynaklandığı meselesine hiç girmiyor. Ezbere konuşuyor. Klasik görüşü tekrar ediyor. Zaten bizi bitiren bu değil midir? Bu doğru değildir.
Bizim itirazımız şunlar: Böyle bir fetva verilmeden önce;
1. Faiz-riba ayrımının yapılması gerekirdi.
2. Enflasyon farkının haram olmadığı anlatılmalıydı.
3. Haram olan hususun zarara uğrama veya uğratma ile sınırlı olduğu, apaçık bir ayetin hadis ile sınırlandırılmasından vazgeçilmesi gerektiği söylenmeliydi.
4. İslam'ı hiç bilmeyen, ama ekonomiyi çok iyi bilen birine bu faiz-riba meselesi sorulmalıydı.
5. Sadece TOKİ ve ev ile sınırlamanın mantıksız olduğunun, en azından aslî ihtiyaçlar demek gerektiğinin farkına varılmalıydı.

İbrahim Maraş (Facebook paylaşımı)

FAİZ VE RİBA MESELESİ
Diyanet'in fetvası sonucu görülmüştür ki, Türkiye'deki ve tabii ki İslam dünyasındaki zihinler, tamamen karışıktır. Bu olay, ne kadar büyük bir zihinsel yenilenmeye ihtiyaç duyduğumuzu ve yeni bir tedvin dönemine girmemiz gerekliliğini ispat ediyor. İşte ortaya çıkan tablo ve gruplar:
1. Diyanet'in fetvasını savunan ve olayı zarurete bağlayanlar. Aslında bu grup yine TOKİ olayına tefecilik anlamındaki riba diye yaklaşıyor ve zarurete binaen caiz diyor.
2. Diyanet'in fetvasını savunan ve bunun faiz veya riba değil, yani kredilendirme değil vadeli satış olduğunu iddia edenler. Aynı zamanda sözde faizsiz finans kuruluşlarını da savunan bu kişiler, aslında TOKİ'nin sayfasındaki kredilendirme kelimesini bile görmek istemeyen, vadeli satışın ne olduğunu bilmeyen veya devreye bir banka girdiğinde olayın ne olduğunu düşünmeyen, böylece çelişkiye düşen kimselerdir. Selefi tabiatlı bu kişiler eski fıkıh kitaplarının her şeyi çözdüğünü ve bugünkülerin onlardan istinbat etmesi gerektiğini iddia ediyorlar. Hatta bazıları, açıkça yalan söyleyerek tarihte faiz-riba ayrımının ve enflasyon farkının gündeme getirilmediğini ifade ediyorlar.
3. Diyanet'in fetvasını savunmakla birlikte bunun ifadelendirilmesinin yanlış ve eksik olduğunu savunanlar. Bunlar, olayın sadece zaruret olmadığını aynı zamanda mevcut banka faizlerinin tefecilik anlamındaki ribadan farklı olduğunu, katılım bankası ile diğer bankaların işleyiş sisteminin aynı olduğunu, enflasyonun olduğu ve paranın değer kaybettiği yerde faiz ve riba ayrımının gerekliliğini savunuyorlar.
4. Diyanet'in fetvasına tamamen karşı çıkanlar ve bunun açıkça faiz olduğunu savunanlar.
5. Diyanet'in fetvasına tamamen karşı çıkanlar ve olayın "zaruretler haramları mübah kılabilir" şeklindeki kabulünü de reddedenler. Yine selefi eğilimli bu kişiler; genelde bu konuda naslar açıktır diyerek yuvarlak konuşuyorlar ve bir kişi ancak sokakta yaşıyorsa eve ihtiyacı vardır, yoksa kirasını versin otursun diye ahmakça yorumluyorlar. Yine aynı kişiler, sözde faizsiz finans kuruluşlarının, bu evleri, TOKİ ile ortaklık şeklinde mudarabe akdi üzerinden, doğrudan vatandaşa satabileceğini savunan ve halkı gerçek tefecilere yönelten kişilerdir.
6. Diyanet'in fetvasına tamamen karşı çıkan ve olayı "kira geliri de faizdir, ribadır" diye yorumlayacak kadar ahmak insanlardır. Bunlar daha çok komünist çizgide ve sermaye düşmanı, mülkiyet düşmanı kimselerdir.

Faiz ve fetva/Mustafa Çağrıcı
                     
Önceki bir yazımda da belirtmiştim; Müslüman toplumlar kendi dinî ve kültürel değerlerinden, medeniyet birikimlerinden çağdaş bir iktisat felsefesi geliştirmediler. Bugünlerde bunun tipik sonuçlarından birini ülkemizdeki “faiz” tartışmalarında görüyoruz. Gördüğümüz bir başka şey de bu tartışmaların bilimsel bilgiden uzak şekilde, yanlış yerlerde, yanlış kişilerce yapılmasıdır.

Elbette “Şu faizdir, şu değildir; şöylesi haramdır, böylesi değildir” gibi bir iddiada bulunacak değilim. Ortalıkta uçuşan fetvaların çoğunun da cahil cesareti olduğunu, esasen modern ekonomilerdeki anlamı ve uygulamasıyla faiz meselesinde doğru ve kuşatıcı bilgi ve hükümler ortaya koyabilecek bir tek din âlimimizin bile bulunmadığını, bulunamayacağını düşünüyorum. Çünkü -yüzlerce yıldır arpa boyu yol alamamış olduğumuzdan da anlaşılacağı üzere- mahiyeti gereği bu meselenin çözümünün ulema fetvalarında değil, ekonomi ve finans tarihi, felsefesi, pratiği gibi birçok konuda birçok uzmanın yapacakları bilimsel çalışmalarda aranması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla devletin ve toplumun, faiz tartışmalarında din adına ahkâm kesen kişileri de onların iddialarını da ciddiye almamaları gerektiğine inanıyorum.

Riba/faiz meselesinde din âlimlerine düşen esas görev ise, konunun teknik yanlarını ekonomi ve para uzmanlarına bırakıp, ilgili ayet ve hadisin dikkat çektiği asıl ilkeye yoğunlaşmak, yani sistemin zulüm ve mağduriyetler doğuracak şekilde uygulanmasına karşı mücadele etmek; toplumda, uzmanlarda ve uygulayıcılarda böyle bir ahlâkî bilinç ve sorumluluğun oluşması için çalışmaktır.

* * *

Kanaatimce günümüz ulemasının, riba/faiz konusu dahil, birçok meselede eskilerden devraldıkları bir yanlış da şurada: Onlar, Kur’an ve hadislerin kendi tarihî şartları içinde anlaşılıp, ilkesel amaçlar ve yararlar (makâsıd-mesâlih) çerçevesinde yorumlanması gereken pratik hayata dair beyanlarını, zahirî-lafzî anlamlarıyla evrenselleştiriyorlar; buna karşılık evrensel ilkeler koyan beyanlarını ise (daha çok da nesh iddiasıyla) tarihselleştirip hükümsüz sayıyorlar. Esasen Kur’ân-ı Kerîm’den ve Peygamber efendimizin hadislerinden, her devirde Müslümanların ve insanlığın hayatını zulme ve harama bulaşmadan da rahatlatacak, her alanda insan ilişkilerini manevi ve ahlâkî bakımdan değerli, huzurlu ve mutlu kılacak yüzlerce ilke çıkarabiliriz. Ama yine bu iki temel kaynaktan, gözettiği amaçlar çerçevesinde kavranıp istifade edilmesi gerektiği halde, ulemanın fiilen tarihî-sosyal bağlamı görmeyerek her dönemi bağlayan sabit anlamlar yükleyip, adeta hayatı kilitledikleri yüzlerce ifade de bulabiliriz. Riba/faiz buna iyi bir örnektir.

* * *

Müslüman ulema riba kavramını, dönemin, “zengin-fakir arasındaki servet ve merhametsizlik uçurumu, sömürü ve tefecilik” kavramlarıyla özetleyebileceğimiz sosyal ve ekonomik olgularıyla birlikte okuyup, neyin neden yasaklandığını anlamaları gerekirken, kavramın o zaman ve o toplumdaki zahirî-lafzî anlamını tarihin bütün dönemlerindeki finans işlemlerine genelleştirdiler. Bugün de riba, kestirmeden “faiz” diye çevrilmektedir. Öte yandan bu çeviriyle, aynı konuya dair ayet ve hadiste (Veda Hutbesinde) geçen “… Ne zulmedersiniz ne de zulme uğrarsınız” şeklindeki ifade fiilen geçersiz kılınmaktadır. Çünkü uygulamayı belirleyen şey, adalet ve hakkaniyet kaygısı değil, -şartlar ne olursa olsun, lafızdan çıkan formel kural oluyor. Nitekim ulemanın, şimdiki faiz kavramıyla Kur’an’daki “riba”nın nerede birleştiğini, nerede ayrıştığını bilmeden “riba”yı mutlak “faiz” anlamında tanımlaması, Müslüman toplumlar için -ayet ve hadiste gösterilen hedefin aksine- bir zulüm mekanizması üretmiştir.

Allah’ın yerden fışkırttığı petrol ve sair kaynakların bile Müslüman halklar için iş alanlarına, üretime, sonuçta -Kur’an’ın tabiriyle- “infak” (geçim sağlama) ve refaha dönüştürülmesi yerine, Batı bankalarına akıtılıp Batılı ekonomileri finanse etmesindeki en önemli sebeplerinden birinin, ulemanın ısrarla sürdürdüğü bu riba/faiz anlayışı olduğu söylenebilir.

Diyanet, TOKİ, faiz/Mustafa Öztürk

Din İşleri Yüksek Kurulu, “TOKİ tarafından uygulanan Sosyal Konut Projesinin dinî hükmü nedir?” şeklindeki bir soru üzerine şöyle bir fetva yayınladı: “İslam’da faiz kesin olarak haram kılınmıştır. Bir zaruret bulunmadıkça faiz almak da vermek de caiz değildir. İş kurmak veya genişletmek; ev, araba satın almak üzere kişi, kuruluş veya bankalardan alınan faizli krediler de bu kapsamdadır ve caiz değildir. TOKİ aracılığıyla devreye alınan son uygulama ise devletin, alt veya orta gelirli vatandaşlarına yönelik olarak ürettiği bir sosyal konut projesidir. Bu projede, peşinat haricindeki tutar, kamu bankaları vasıtasıyla kredilendirilmekte olup devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı, faiz geliri elde etmek değil, aksine ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahibi olmalarına yardımcı olmaktır. Bu itibarla, devlet TOKİ’nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkânı tanımadığından, belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir.”

Bu fetva kamuoyunda “Diyanet faizli işlemlere cevaz verdi” şeklinde yorumlanınca Diyanet İşleri Başkanlığı şu açıklamayı yaptı: “Kurulumuz, halkımızla paylaştığı görüşünde, öncelikle faizin kesin olarak haram kılındığını, konut veya araç satın almak için faizli kredi kullanmanın caiz olmadığını çok açık ve kesin bir dille belirtmiştir. Bahse konu projenin, kira ödediği takdirde asgari geçimini zorlukla sağlayan ve ev sahibi olabilmek için faizsiz ödünç borç bulamayan alt veya orta gelirli vatandaşlara yönelik üretilen bir sosyal proje olduğu kanaatine ulaşmış ve bu projeden yararlanarak ev sahibi olmanın, dinen haram kılınan faizli işlem kapsamında değerlendirilmeyeceği sonucuna varmıştır.”

Din İşleri Yüksek Kurulu’nun TOKİ projesi kapsamında alt gelir grubundaki vatandaşların ev sahibi olmak için kamu bankalarından kredi kullanmalarını Kur’an’da yasaklanan riba ve ribalı işlem kapsamında değerlendirmemesi bize göre isabetlidir. Zira Kur’an’da yasaklanan riba (cahiliye ribası) ile bugünkü bankacılık sisteminde binbir türüyle cari olan “faiz”i özellikle meşhur “altı mal hadisi”nden hareketle gelişigüzel biçimde aynileştirmek pek mümkün değildir. Hele de “Buğdayla buğday, misli misline vesaire” diye başlayıp ardından son derece iğreti benzerlikler kurarak bugünkü mevduat veya kredi faizini “riba”ya eşitlemek, tabir caizse şaka gibidir. Çünkü 1400 küsur yıl öncesinin Medine pazarındaki piyasa, para, ticaret, iktisat ilişkilerinin o günden bugüne çok köklü paradigmatik evrimler geçirdiği izahtan varestedir. Bu mesele bir tarafa, Kur’an’da yasaklanan riba bugün “yeraltı tefeciliği” denen sistemdeki uygulamaya benzer şekilde cari olan mürekkep faizdir ki buna “temerrüt/gecikme faizi” de denilebilir. Öte yandan, riba, Kur’an’ın nazil olduğu dönemdeki ekonomik şartlar mucibince tefeci zenginlerin yoksul ve/veya ihtiyaç sahibi insanlara verdiği borçlarda cereyan eden bir şeydir. Oysa modern bankacılık sisteminde çoğu kez zenginler kredi kullanan, küçük tasarruf sahipleri ise bankadaki mevduatlarıyla zenginleri fonlayan kimseler mesabesindedir. Öte yandan, riba, düpedüz bir sömürü aracı olarak mevcut borcu geri ödenmesi zor bir borçtan imkânsız bir borca dönüştürerek uzun vadede borçluyu alacaklısının müesses manada köleleştirmesi gibi vahim bir sonuç doğurur. Modern bankacılık sisteminde ise hukuki süreçlerle borcun tahsiline çalışılır.

Bütün bunlar bir tarafa, Kur’an’ın nazil olduğu dönemden itibaren başta İbn Abbâs olmak üzere Zübey b. Avvâm, Talha b. Ubeydillah ve Abdullah b. Zübeyr gibi birçok sahâbînin riba konusunda alan ve kapsamı son derece dar tuttukları ve ilk akitte belirlenen fazlalığı haram saymadıkları malumdur. Hatta Zübeyr b. Avvâm’ın bugünkü bankacılık sistemindeki uygulama gibi iktisadi alanda işletmek üzere insanlardan mevduat toplayıp bir nevi faiz dağıttığı bilgisi de İslâmî kaynaklarda kayıtlıdır. Öte yandan, modern dönemde Abdülaziz Çâvîş, Reşid Rıza, Devâlibî, Senhûrî, Mansurizade Said, İzmirli İsmail Hakkı, Fazlur Rahman gibi birçok müslüman ilim-fikir adamı Kur’an’da yasaklanan ribanın katlı veresiye faizi olduğunu, buna mukabil ilk akitteki fazlalığın/faizin “riba” kapsamında yer almadığını, dolayısıyla klasik kaynaklarda “zannî faiz” diye de adlandırılan fazlalık faizinin ihtiyaç hâlinde caiz olduğunu belirtmişlerdir. Bu âlimlere göre Kur’an’da yasaklanan riba bugün “mürekkep faiz”e karşılık gelen câhiliye ribasıdır. Bunun dışındaki faiz türleri, bizatihi haram olduklarından değil, söz konusu ribaya sevk etme riskinden dolayı önleyici tedbir (sedd-i zerâi) babında yasaklanmıştır. Dolayısıyla şartlar ve ihtiyaçlar icbar ettiğinde, bunlarla ilgili cevaz kapısı açıktır.

Hülasa, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bahse konu fetvası “TOKİ için kredi kullanma” kısmıyla doğrudur; fakat diğer kısmıyla iç tutarlılıktan yoksundur. Fetva metninde bir taraftan, “İş kurmak veya genişletmek; ev, araba satın almak üzere kişi, kuruluş veya bankalardan alınan faizli krediler haram kapsamında olup caiz değildir” [Not: Kurul’daki zevatın anılan ihtiyaçlar için banka kredisi kullanıp kullanmadıkları ciddi merak konusudur] ifadesine yer verip, ardından, “TOKİ projesiyle ev sahibi olmak için kamu bankalarından faizli kredi çekmek caizdir” mealinde bir ifade eklemek iç tutarsızlıktan öte, ilkesizlikle maluldür. Dahası, talimata mebni olarak operasyonel şekilde ve fakat kerhen tanzim edilmiş olması muhtemel görünen bu fetva metni Yahudilerin faiz anlayışlarını anımsatır tarzdadır. Zira Yahudiler, faizli işlemleri kendi aralarında haram sayarken Yahudi olmayanlardan faiz almanın cevazına, hatta lüzumuna hükmetmişlerdir. Kendi dinî metinlerinde “yılan sokması”na benzetilmesine rağmen, Yahudiler uygulamada faizli işlemler neticesinde ortaya çıkan hasılata odaklanmış ve hasılat kendileri açısından lehte tahakkuk ettiğinde caiz, aleyhte tahakkuk ettiğinde ise “lâ yecûz” saymışlardır. İlginçtir, Diyanet de bir devlet kurumu olarak faizli işlemi resmi/sosyal TOKİ projesiyle ilgili bir lüzuma mebni olarak caiz sayarken, sivil vatandaşın kendi ihtiyacını karşılamak için kredi kullanmasını “lâ yecûz” saymıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.